[:tr]Dünyanın yeni 7 harikası arasına girmiş ve Machu Picchu ile kardeş şehir…
Belgesellerde, fotoğraflarda görüp hayranlık duyduğunuz Petra; gidip kendi gözlerinizle gördüğünüz an bütün o izlediğiniz belgeselleri, baktığınız fotoğrafları gözünüzde silikleştirir ve sizi yeniden kendisine aşık eder…
Güneşin yakıcı sıcağında gezmek istemeyenlerdenseniz, Mart-Mayıs ve Eylül-Kasım arası Petra’yı gezmek için en güzel zamanlardır. Sabah saatlerinde gezmeye başlarsanız bu gizemli şehirle tam olarak tanışmış olursunuz. Manastırları, antik tiyatrosu, mezarları, rölyefleri ve diğer yapıları ile bu gizemli kentin tadını çıkarmak için ortalama 7-8 saat harcamanız gerekecektir.
Bir de sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Burayı gezerken yanınıza bir başka gezgin daha almanızı tavsiye ediyoruz. Çünkü yolu zorlu diye çoğu ziyaretçinin gitmekten vazgeçtiği ya da yarı yoldan döndüğü Grand Canyon‘a giderek, daha önce çantanıza atacağınız kırmızı şarabınızı yudumlayıp gün batımını izlemek ve sohbet etmek sizi gerçekten iyi hissettirecek. Eğer bu şehri gezmek için bir gün yetmez diyenlerdenseniz -ki derinlikli bir keşif için 2-3 günü gözden çıkarmanız gerekir- tek girişlik bilet yerine iki girişlik bilet almanızı öneriyoruz. Zira dünyadaki diğer antik kent giriş ücretlerinden daha yüksek bir miktar ödeyeceğiniz Petra’da, tek girişlik ücret 50 Ürdün Dinarı’yken, iki girişlik bilet aldığınızda 55 Ürdün Dinarı ödersiniz… Bu arada daha ucuza giriş yapmak isteyenler için bir taksiciyle anlaşıp arka kapıdan girmeye çalışabileceğinizi söyleyenler de olabilir ancak bunu pek de tavsiye edemeyeceğiz çünkü yakalandığınızda bir hayli yüksek tutarda bir ceza fişiyle karşılaşabilirsiniz. Bazı anlaşmalı havayolu firmalarıyla seyahat ettiğiniz takdirde giriş ücretinde bir miktar indirim alabiliyorsunuz. Böylelikle güncel kampanyaları araştırıp uçak biletinizle indirimli giriş yapabilirsiniz.
Güneşin geliş açısına göre rengi kırmızının tonlarına boyanan kayalıkları ile Şair John William Burgon’ın “tarihin yarısı kadar yaşlı, gül kırmızısı şehir” olarak betimlediği bu kent, 2000 yıllık sessizliğin ardından 1812 yılında İsviçreli bir gezgin olan Johann Burckhardt tarafından keşfedilmiştir. Tarihin en önemli ticaret yollarından olan Baharat Yolu üzerinde bulunan ve Şam ile Mısır arasından bir soluk alma noktası olarak yıllarca bolluk içerisinde yaşayan şehir; depremler ve kuraklığın etkisi ile zamanla terkedilmiş. Medeniyetlerin doğum yeri Mezopotamya’nın ortasında bulunan bu şehir, 2000 yıllık gizem ve el değmemişliğiyle gezginlere, antik çağlarda yaşayan insanların gündelik yaşamlarına dair ipuçları sunuyor. Bu şehri gezip zamana meydan okuyan yapıları incelediğinizde, siz de bu ipuçlarını rahatlıkla göreceksiniz.
Bir zamanlar gezginlerin, tüccarların ve deve kervanlarının şehre gitmek için geçtiği dar geçit olan The Siq’le başlıyor Petra Antik Kenti… The Siq’in başlangıç kısmında ise Nebatiler’in su baskınlarından korunmak için inşa ettikleri karmaşık yapılı bir mühendislik harikası olan baraj sistemleri bulunuyor. Çünkü çölün ortasında bir yaşam alanı yaratan Nebatiler, su ihtiyacını kontrol etmeleri gerektiğinin de farkındaydılar.
The Siq geçidini bitirdiğimizde ise, gül kurusu rengi taşların zarif bir biçimde oyularak süslendiği Petra’nın en büyüleyici yapısı El-Hazne çıkar karşımıza. El Hazne’nin sonrasında geniş bir havzaya açılan alanda bir tapınak, bir amfi tiyatro ve düzinelerce mezarın bulunduğunu; kayıp uygarlığın kalıntılarının bu bölgeye dağıldığını göreceksiniz… Roma Tiyatrosu, görkemli bir şekilde yapılmış anıt mezarları, şehrin merkezine çıkan Roma Yolu, Qasr el-Bint Tapınağı ve El-Deir Manastırı’nı gezip incelerken kendinizi bambaşka bir dünyada hissedeceksiniz.
Tüm bu güzellikleri gezerken ve Petra’nın zenginliğiyle başınız dönmeden bilmenizi istediğimiz birkaç küçük nokta var. Petra’nın sıcak iklimi nedeniyle gezinize başlamadan önce yanınızda bir adet şapka, güneş gözlüğü, güneş kremi bulundurmanızda fayda var. Kentin içerisinde birkaç otantik restaurant mevcut ancak çantanıza yine de atıştırmalık bir şeyler almanız iyi olabilir. Çünkü Wadi Musa’dan Petra’ya yaklaştıkça fiyatlar artıyor, Petra ise yangın yeri gibi.
Şehirde satış yapmak isteyen birçok bedevi bulunmakta. Halı, takı, magnet, hediyelik eşya ve geleneksel Ürdün kıyafetleri satıyorlar. Satış yapmak için biraz ısrarcı olduklarını bilmeniz gerekiyor. Eğer gerçekten hiçbir şey almak istemiyorum diyorsanız satıcılara çok fazla bakmamanız yerinde olur, yoksa uzun süren bir “Hayır, almak istemiyorum. Teşekkürler” demenizi gerektiren diyaloglarla karşı karşıya kalabilirsiniz. Ama “Yok, buraya kadar geldim, bir şeyler almak istiyorum” diyorsanız da muhakkak pazarlık yapın. Size 5 Ürdün Dinarı dediklerinde sizin 1 Ürdün Dinarı veririm demeniz epey işe yarayacaktır. Aksi durumda ederinin çok üstünde alışveriş yapmak durumunda kalabilirsiniz.
Urbansurf sizlerle aynı ilgi alanlarını, aynı hobileri, aynı tutkuları paylaşan insanları bir araya getirerek çeşitli aktivitelerde sosyalleşmenizi sağlayan mobil bir sosyal ağ. Uygulamayı Apple Store veya Google Play üzerinden indirebilirsiniz.
Leave a Comment